29 Eylül 2013 Pazar

FUTBOL AŞKI


FUTBOLDAN DAHA ÖTE


FUTBOL


FUTBOL


PENALTI MI?

G.Birliği-F.Bahçe maçının 49. dakikasında Egemen Korkmaz'ın önce ayağına, sonra da eline çarpan topa hakem Serkan Çınar, yardımcısına uyarak 'devam' kararı verdi. Tartışmalı veya tartışmasız pozisyon için ne ilginçtir ki hakem hocaları bu kez aynı ama yorumcular farklı konuştu.
Rıdvan Dilmen, "kesin penaltı" Sinan Engin "Bana göre penaltı" dedi. Ünlü Alman hakem Markus Merk ve Ahmet Çakar "Penaltı değil. Hakemin kararı doğru" dedi. İlginç...

CARLOST TEVEZ


G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi'nde Çarşamba günü İtalya'da karşılaşacağı Juventus'tan Aslan'a bir anlamda iyi haber... Çizme temsilcisinin en önemli silahı olan Tevez'in Torino ile oynanan lig maçında ayağına darbe aldığı ve G.Saray'a karşı oynamasının riskli olduğu açıklanmış... Genelde bu tür şanslar Fatih Terim döneminde olurdu... O gitti ama ruhu hala Galatasaray'da sanırım... GEÇMİŞ OLSUN TEVEZ. Riske girme oynama :)))

TARAFTAR ANKETİ


WEBASLAN'da taraftar arasında yapılan ankette istenilen hoca olarak FATİH TERİM'in ilk sırada çıkması şaşırtıcı... Realist değil duygusal ve yönetime göndermeli bir MESAJ. Anlaşma sağlanan Roberto Mancini ise yüzde 4.1 ilginç.
KAYNAK: sporx

ROBERTO MANCİNİ ALBÜMÜNDEN


ROBERTO MANCİNİ, KURUMSALLAŞ-ME


G.Saray'da İmparator Fatih Terim'in yakışıksız bir şekilde gönderilmesi ve yerine de İtalyan Roberto Mancini'nin getirilmesi biraz manidar ve mesaj dolu... Sadece bu mu?.. Ücreti ve sözleşmesinin yılı da dolu... Bunun adına KURUMSALLAŞMA deniyor-muş...

MANCİNİ'NİN BAŞARI SEYRİ
İtalyan teknik adam Mancini, son olarak geçtiğimiz sezon Manchester City'nin başındaydı. Kariyerinde 12 kupa bulunan Mancini'nin çalıştırdığı takımlar ve elde ettiği başarılar şöyle;
2001-2002: Fiorentina (1 İtalya Kupası)
2002-2004: Lazio (1 İtalya Kupası)
2004-2008: Inter (3 Serie A Şampiyonluğu, 2 İtalya Kupası, 2 İtalya Süper Kupası)
2009-2013: Manchester City ( 1 Premier Lig şampiyonluğu, 1 FA Cup, 1 COmmunty Shield Kupası)

26 Eylül 2013 Perşembe

DROGBA DÜMENE GEÇTİ





Drogba: Kaptanımız Terim'i gönderdiler iş başa düştü...
Türkiye içi seyahatlerde sıkıntı yaşarım belki ama Avrupa'da bilmediğim yer yok...
Muavin de istemem. Parayı da kendim toplarım, bagajı da kendim alır veririm...
Rampada ise yolcular iner iter...
HADİ SÜPER VE DEV YOLCULUK BAŞLASIN... ASLAN ATEŞİ YANSIN... BENİM GİBİ SÜREN GÖNÜL BÖYLE AYRILMASIN...

25 Eylül 2013 Çarşamba

AT YALANI...



TFF Başkanı Yıldırım Demirören basın toplantısı düzenledi, Galatasaray Başkanı Ünal Aysal'ın kendisine "Milli bir görevdir hocamız görüşebilir hatta istiyorsanız ocak ayında da hocamız ayrılabilir. Kendisinin yerine başka bir hocayı getirebiliriz" diye konuştuğunu söyledi... Hemen ardından Ünal Aysal, kulübün resmi sitesinden cevap verip böyle bir şey söylemediğini eğer öyle bir şey söyleseydi o konuşma sırasında yanında olan Fatih Terim'in hemen istifa etmesi gerektiğini hatırlattı.
SONUÇ: AT YALANI SEVEYİM İNANANI... HANGİNİZ YALAN SÖYLÜYOR...

PENGUEN VE DERBİ OLAYLARI


AYSAL-TERİM MAÇI?


Ünal Aysal ilk göreve geldiğimde ve basın toplantısında dikkat çeken bir tarzı vardı... Spor basını ve camiası için "farklı bir ince zeka ve vizyonunun geniş olması" ön plandaydı.
Ancak son yaşanan Fatih Terim olayında egosunun ön planda olduğu ortaya çıktı... Tıpkı Fatih Terim'in egoları gibi...
Aslında iki tarafın da haklı ve haksız olduğu yönler var...
Ünal Aysal'ın bir defa çevresi veya dolgu malzemesi yanlış kişiler. Yanlış derken fazla toplumdan ve taraftardan uzak liseli havası var. Galatasaray sadece liseden ibaret değildir. Yandaş ve candaş olarak gördüğü insanların yönlendirmeleri veya gazları olayı basit bir durumdan tehlikeli bir hale getirmiştir.
Ünal Aysal'ın Drogba, Sneijder transferinde büyük bir cesaret örneği göstermiş ve kumarları tutmuştur. Sonrasında da kulübün ve camianın bakış açısı değişmiştir.
Sonuç olarak sıcak gelişmeye gelirsek Fatih Terim'in gönderilme tarzı kesinlikle ve kesinlikle yanlıştır. Ne Galatasaray başkanına, ne Fatih Terim'e ne camiasına yakışmamıştır... Terim ve camia bunu hak etmemiştir. Burada Fatih Terim'in de Ünal Aysal'ın telefonlarına çıkmama gibi bir lüksü veya tavrı yoktur. O sonuçta beğenirsin beğenmezsin G.Saray Kulübü'nün başkanıdır.
KURUMSAL, DURUMSAL VE SON OLARAK DUYGUSAL BAKIŞLAR üzüntü vericidir...
Milli Takım olayı bu süreci hızlandıran belki de kişilerin egosu anlamında değil ama Galatasaray Kulübü açısından hayırlı olabilir... Bunu zaman gösterecektir...
Terim gitti, Aysal kaldı mı? Hayır günü ve zamanı geldiğinde o da gidecektir. Seçimde Tulum çıkarmak istersen TULUN çıkaracaktır. Belki de Terim'e yapılanlardan daha kötü bir gidiş yaşayacaktır... Buna karar verecek olan gerçek GALATASARAYLILAR'dır...
İmparator'u sayarız severiz. O her zaman kalplerdedir.
Ancak şu unutulmamalıdır ki Galatasaray Kulübü, başkanının teknik direktörünün, oyuncusunun veya taraftarının kendi camiasıyla AKIL OYUNLARI oynama yeri değildir... Sarı-Kırmızılılar'ın kendi içinde rakip yaratmasına gerek yok... Değişen ve gelişen hedef tahtasında rakipler Türkiye sınırları içerisinde değil Avrupa vitrinindedir.
Evet ego maçını şu anda bel altı vuruşlarla Ünal Aysal kazandı gibi görünüyor ama Terim'i bilen iyi bilir... Onun maçları 90'da değil uzatmalarda biter. Hem de MUTLU SONLA...
SAYGILAR, SEVGİLER, ASLANLAR...






22 Eylül 2013 Pazar

ASLAN'IN SUÇU NE?



- BEŞİKTAŞ TARAFTARINDAN DERBİ ÖNCESİ SON DAKİKA TRANSFERİ...
- PANTER EMEL, ASLAN'I GÖRDÜ KAPLAN KESİLDİ...

İŞTE TERİM'İN DERBİ KONUŞMASI


Fatih Terim açtı ağzını yummadı gözünü...
MUSLERA'YA: Sana 1 numara dedik durduk ama bir numaranı fazla göremez olduk. Numara yükseldi, lenslerin mi eskidi...
EBOUE'YE: Ya geçen sene yata yata bir hal oldun ses çıkarmadım. Ama artık yeter çok kilo aldın. Bırak başkaları da yatsın.
SEMİH'E: Baba bir mangal yaptın bizi yaktın. Dumandan göz gözü görmüyor. Siz zaten gelen topları ve rakibi görmüyorsunuz.
GÖKHAN ZAN'A: Senin için Cam mam dediler, kibarlık ettim kırmadım seni. Ancak dayanamıyorum. Kendine camcı bul.
DANY'YE: Dane dane evleri var dediler aldık. Tamam iyi güzel koşuyorsun da topu unutuyorsun. Toplu koşacaksın Danyyyyy
HAKAN BALTA'YA: Hako seni severim bilirsin... Zorda kalmadıkça oynatmam bak görürsün. Soldan soldan hadi canım...
MELO'YA: Sürekli kiradaydın ev istedin aldık. Keşke kirada kalsaydın. Ne kafayı kullanıyon ne de ayağı... Riera kızdırsın mı seni rahatlarsın belki...
SELÇUK'A: Ay İnan'mıyorum. Ne oldu sana ne oldu böyle... Geçen sene frikik affetmiyordun şimdi gecelerde frikik veriyon.
SNEİJDER'A: Yeni geldin dedik ses çıkarmadık. Sen sıcak soğuk çayları içtin parayı götürdün. Helal hoş olsun ama futbolun da coşsun.
AMRABAT'A: Senin için Kayseri'ye pastıra pastıra bir hal olduk. Öde öde bitmiyor bonservis ücretin. Eee çıksın artık masrafın.
BURAK'A: İtalya, İspanya, İngiltere dedin yer beğenemedin. Ne oldu düştün mü elime... Atacaksın, atamazsan ben atarım.
UMUT BULUT'A: Efendisin, düzgünsün, severim. Sana lafım yok. Haa bu arada kanser ettiğin Trabzonlular'daki radyasyon izlerin yeni yeni çıkıyormuş.
DROGBA'YA: Didier bak... Kralsın, iyi adamsın... Fil mil onu bunu bilmem ama ne o dolmuş işi... Hangi hatta çalışıyon onu da söylemedin. İndi bindi kaç para bilmiyorum. Olmaz ki...
NOT: Hocamın affına sığınarak böyle bir geyik yaptım. FUTBOL ASLA SADECE FUTBOL DEĞİL DEĞİL... BİRAZ DA TİYATRO...


BEŞİKTAŞ TARAFTARI ÇADIR KURDU



Beşiktaş taraftarı farkını bir kez daha gösterdi... Bir grup Siyah-Beyaz, rekor kıracakları Galatasaray derbisi öncesi her hangi bir sakata gelmemek adına Olimpiyat Stadı'nın yakınında çadır kurdu... Akşam saatlerinde kampa giren taraftar çevreden olası kurt ve ayı saldırısı için de önlemini aldı. Kendi arasında 2'şer saatlik nöbet listesi hazırladı. Hayata SİYAH-BEYAZ bakan bu taraftar grubu gerçekten çok renkli...

DERBİYE BİLET



Karaborsa bilet yerine Kartal Yuvası mağazalarından 250 TL'lik alış-veriş yapın 40 TL'lik bileti hediye alın... Biletler sınırlı sayıda... Kartal Yuvası mağazalarından tek seferde 250 lira ve üzeri alışveriş yapan taraftarlara yapılan bu jest çok yerinde ve karaborsaya son verme adına zekice bir hamle. Kampanyadan yararlanmak isteyen taraftarlar bileti mağazadan TC kimlik numarası vererek teslim alabilecek.

BOZBAYKUŞ'TAN SABRİ'YE


BOZBAYKUSLAR'IN ZEKİCE DAĞLARA TAŞLARA ORTA YAPAN GALATASARAYLI SABRİ İÇİN HAZIRLADIĞI ESPRİLİ PANKARTI HATIRLATMA...

BEŞİKTAŞ-GALATASARAY NE OLUR?

Akşam Beşiktaş-Galatasaray maçı var.
Top şu anda tribünde... 
Nedeni ise taraftar rekora hazırlanıyor... 
Hem sayısal hem de sessel anlamda. 
Bağırıp çağıracak 132 olan dünya desibel rekorunu kırmaya çalışacak.
Spor otoritesi olmaya gerek yok... 
Puan durumuna bakan, maçın nerede olduğunu gören "Beşiktaş bir adım önde" der zaten.
Önemli olan açılım ve kişisel bakımdır.
BEŞİKTAŞ'IN ARTILARI:
Çok koşuyor. 
Başarıya aç
Mücadeleci.
Fizik olarak hazır.
Taraftar yanında.
EKSİLERİ:
Tecrübesiz oyuncu sayısı fazlalığı (Olcay, Gökhan, tecrübeli ama yeniler Motta, Atiba)
Escude'nin biraz ağır kalması
Taraftarın destek gibi aynı zamanda baskı da oluşturması
Rekor plan ve hazırlığının öne çıkması
G.SARAY'IN ARTILARI:
Kaliteli ve tecrübeli yıldızları
Baskı ortamına alışık olması
Maçın Olimpiyat Stadı'nda olması
EKSİLERİ:
Evlere şenlik STOPerleri söylemeye gerek var mı?
Deplasmanda olması
Puan kaybı lüksünün bulunmaması
Fizik ve psikolojik olarak yorgunluğu
Bazı (iyimser oldu) futbolcuların formsuzluğu
SONUÇ: Bu bağlamda Beşiktaş 1-2 değil 10 adım önde... 
Her ne kadar iddaa rakamlarda maçın favorisinin olmadığını işaret etse de 
büyük bir mucize olmadığı takdirde BEŞİKTAŞ RAHAT KAZANIR, FATİH TERİM MİLLİ TAKIM'A DOĞRU YOL ALIR.
NOT: Tahmin çıkarsa vallahi ben yazmıştım diye KÜPÜR KOYMAYACAĞIM... Ama yanılırsam kendime KAPAK yapıcam.

20 Eylül 2013 Cuma

"MARCA" DEĞERİ

BU DA BİZİM MARKA DEĞERİMİZ ARDA TURAN... 'MESSİ Mİ, ARDA TURAN MI?" SORUSUNUN CEVABI VERİLMİŞ...
BİZ DE OLSA ARDA MANŞET, MESSİ KÜÇÜK RESİMSİZ KUTUYDU :))

BUNU TANIDINIZ MI?


ERMAN TOROĞLU...

ADINI DUYDUK 'YUSUF ERDOĞAN'

Hayatı Anadolu'nun farklı şehirlerinde geçmiş bir asker çocuğu o. Küçük yaşta Fenerbahçe minik takımına seçilse de babasının Afşin'e tayiniyle futboldan kopmuş, 13 yaşında Futbol Star yarışmasına katıldığında keşfedilmiş bir yetenek. 1461 Trabzon'un Galatasaray'ı Türkiye Kupası'ndan elediği o unutulmaz sürprizle futbol kamuoyunun yakından tanıdığı 21 yaşındaki oyuncu, Ümit Millî Takım'a seçilmenin gururunu yaşıyor ve sadece sahadaki yeteneğiyle değil, saha dışında da beyefendiliğiyle anılmak istiyor.
Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha
Isparta doğumlusun ancak 14 yaşından bu yana Trabzon takımlarında futbol oynuyorsun. Futbola ne zaman ve nerede başladın, Trabzon'a gelişin nasıl gerçekleşti?
Futbola İstanbul'da başladım aslında. Asker olan babam o dönemde İstanbul'da görev yapıyordu. Ancak yaşım küçük olduğu için herhangi bir takımda lisansım çıkmadı. Okul takımındaki hocamızın tavsiyesiyle Fenerbahçe'nin seçmelerine katıldım. O dönemde Fenerbahçe'nin altyapısında İlhami Tek Hoca vardı. Minik takım hocasıydı. Seçmelere katıldım ve beğenildim. O dönemde Danone Kupası vardı ve ben de takımla birlikte Fransa'ya gidecektim. Ancak babamın tayini Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine çıkınca ailece oraya taşınmak zorunda kaldık. Şehir merkezine 200 kilometre uzaklıktaydık ve hiçbir sosyal etkinlik yoktu. O dönemde Fenerbahçe'deki hocalarla görüşüyorduk ve beni istiyorlardı ama yaşım çok küçük olduğu için ailemden ayrı kalmam doğru olmayacaktı. 2-3 yıl futboldan uzak kaldım ve 13 yaşına kadar futbol oynayamadım. O dönemde Kahramanmaraş'ta Futbol Star yarışması yapıldı ve ben de katıldım. Seçmeler için Lemi Çelik Kahramanmaraş'a gelmişti. Beni çok beğendi ve Trabzonspor'a götürmek istedi.
Yani Araklıspor'dan önce bir Trabzonspor maceran var öyle mi?
Evet. Babamla birlikte seçmeler için Trabzon'a gittik. O dönemde altyapı sorumlusu olarak İhsan Derelioğlu ile Metin Bak vardı. Beni beğendiler. Ancak yaşım yine önüme engel olarak çıktı. 13 yaşındaydım ve ailemden uzakta yaşayamazdım. Bu sırada altyapının başına Mustafa Akçay Hoca geldi. Listede ismim var ama ben ortada yoktum. Beni takıma çağırdı ve birlikte Marmaris'te bir turnuvaya gittik. O da beni beğendi. Babamın Trabzon'a tayini çıkarsa ben de Trabzonspor altyapısında oynayabilecektim. Gerçekten de babamın tayini Araklı'ya çıktı. Fakat bu defa da altyapının başına Özkan Sümer gelince bir kez daha denemeye alındım. Özkan Hoca fiziki yapımı yeterli bulmayınca Trabzonspor'dan ayrılmak zorunda kaldım. Bir gün Araklı'da halı sahada maç yaparken, Araklıspor'un yardımcı antrenörü Mustafa Hoca beni gördü ve "Sen kimsin?" diye sordu. Trabzonspor'dan ayrıldığımı öğrenince kulüple temas geçip hakkımda bilgi aldı ve beni Araklıspor'un altyapısına götürdü. Araklıspor'da son 2 yılı profesyonel olmak üzere 6 yıl oynadım. Bu arada liseyi de Araklı'da okudum. Orada çok güzel günler geçirdim. 3. Lig'de oynamanın da gelişimime çok şey kattığını düşünüyorum.
Zor muydu 3. Lig'de oynamak?
Liglerin kalitesi yükseldiğinde futbol oynamak kolaylaşıyor aslında. 3. Lig'de sahada nefes alacak durumunuz olmuyor. Sürekli uzun toplarla oynuyorsunuz ve hiç bitmeyen ikili mücadeleler var. Geçtiğimiz sezon 1461 Trabzon'la 2. Lig'de oynadım, 3. Lig'e göre biraz daha rahat ettim. Şimdi 1. Lig'deyim ve futbol oynadığımı daha fazla hissediyorum. Sadece kuvvete dayalı oyundan giderek uzaklaşılıyor ve taktik değerler biraz daha ön plana çıkıyor.
1461 Trabzon'da seni sol kanat oyuncusu olarak tanıdık ama Araklıspor'da sol bekte görev yaptığını da biliyoruz.
Aslında futbola başladığımdan beri hep sol önde görev yapan bir oyuncuydum. Fakat Araklıspor'da bir ara sol bekimiz sakatlanınca hocamız bana orada görev verdi. 20-25 maç sol bek oynadım. Ancak 1461 Trabzon'da Mustafa Akçay Hocam benim hücum yönümü de keşfetti ve burada hiç sol bek oynamadım. Yine de Araklıspor'da sol bek oynamanın bana büyük bir avantaj sağladığını düşünüyorum. Artık iki yönlü oynayabilen bir sol kanat oyuncusuyum. Sol bek oynarken çok sıkıntısını çektiğim için şimdi önde oynarken savunma yapan arkadaşıma da yardım taşıyorum. Bir yandan da karşımdaki bekin neler yapabileceğini tahmin etmek beni avantajlı hale getiriyor.
Bize biraz ailenden bahseder misin?
7 Ağustos 1992'de Isparta'da doğdum. 10 yaşında bir kız kardeşim var. Babam 43 yaşında ve emekli asker. Onun mesleği nedeniyle çok dolaştık. Ben 1 yaşındayken Isparta'dan ayrılmış ailem. Kütahya, Diyarbakır, İstanbul, Kahramanmaraş, Trabzon derken Türkiye'yi dolaştık.
Futbola başladığında idollerin var mıydı?
Elvir Baliç idolümdü. Sol önde oynadığım için kendime onu örnek alırdım. Hatta saçlarımın modeli bile onunkiler gibiydi. İlkokula başlarken babam saçlarımı kestirdiğinde 1 hafta ağlamış ve evden dışarı çıkmamıştım. Araklıspor'da oynarken bana "Sen bizim Abdullah Ercan'ımızsın" diyorlardı. 1461 Trabzon'da ise kısa bir süre antrenörlüğümüzü de yapan Orhan Çıkırıkçı'ya benzettiler beni.
Araklıspor'dan 1461 Trabzon'a transferin nasıl gerçekleşti?
Sezon bittiğinde beni isteyen takımlar vardı. Babam beni altyapısında tutmayan Trabzonspor'a kırgındı ve bu nedenle 1461 Trabzon'un teklifine pek de sıcak bakmıyordu. Ama daha sonra Mustafa Akçay Hocam gelip benimle ve ailemle görüşünce babam da ikna oldu. Futbol hayatımda verdiğim en doğru kararın da 1461 Trabzon'a gitmek olduğuna inanıyorum. Bana futbol adına çok şey kazandıran Mustafa Hocama her zaman dua ediyorum.
İnanılmaz şampiyonluğun hikâyesi
1461'deki ilk sezonunda 2. Lig'de şampiyonluk yaşadın. 25 maç yenilmezlikle gelen bir şampiyonluk kolay olmasa gerek. Bize o şampiyonluktan söz eder misin biraz?
Bir sezon önce son haftada attığı tek golle ligde kalan bir takımdı 1461 Trabzon. Geçtiğimiz sezonun başında yapılan ilk toplantıda Teknik Direktörümüz Mustafa Akçay'ın, "Bu sezon şampiyon olacaksınız, ben size inanıyorum" sözleri bize hayal gibi gelmişti. Hatta aramızda yaptığımız toplantılarda birbirimize, "Hoca bize şaka mı yapıyor acaba?" diye soruyorduk. Doğrusu hiçbir oyuncunun sezon başında şampiyonluk hedefine inandığı söylenemezdi. Gerçi kadroda önemli değişiklikler olmuş, eski takımdan 4-5 oyuncu kalmıştı ama yine de şampiyonluk bize yakın görünmüyordu. Zaten sezona da 1-0'lık Kırklarelispor yenilgisiyle başlamıştık. Ardından evimizde Alanyaspor'a 1-0 yenildik. İlk 7 maçımız sona erdiğinde 7 puanımız vardı, lider Bandırmaspor ise 19 puana ulaşmıştı. "Herhalde yine küme düşmemeye oynayacağız" diye düşünmeye başlamıştık. Ancak bu 7 haftalık süreçte biz farkında olmadan oyun sistemimiz de oturmuştu. Hocanın sistemi takım halinde sert bir savunma ve kazanılan toplarla hızlı hücum yapmaktı. Hücuma çıkışlardaki top kayıplarımız nedeniyle ilk 7 haftada çok geride kalmış ama giderek bu hataları asgariye indirmeyi de başarmıştık. Hocamız, "Hiç merak etmeyin, sezon sonunda şampiyon olacaksınız" demeyi sürdürüyor, biz de içimizden, "Nasıl olacak acaba?" diye düşünmeye devam ediyorduk. Sonra arka arkaya kazanmaya başladık ve ilk yarıyı 26 puanla üçüncü sırada bitirdik. Bandırmaspor 34 puana ulaşmıştı ve biz 8 puan gerideydik. "Bandırmaspor direkt çıkar, biz de inşallah play-off oynarız" diyorduk. Sonrasında inanılmaz bir hava yakaladık ve içeride, dışarıda bütün rakiplerimizi yenmeye başladık. Bu sırada Bandırmaspor da puan kaybediyordu. Bitime 4 maç kala Bandırmaspor'u içeride 1-0 yenip liderliğe oturduk ve sondan bir önceki haftada Kızılcahamamspor'u 5-2 yenerek şampiyonluğumuzu ilân ettik. Avni Aker'de oynadığımız Bandırmaspor maçını hayatım boyunca unutmayacağım. İlk defa o kadar kalabalık bir seyirci topluluğu önüne çıkmıştım. Şampiyonluk benim için bir rüya gibiydi.
Mustafa Akçay'dan sık sık bahsediyorsun. Hedeflerine ne kadar inanan bir teknik adam olduğunu vurguluyorsun. Bunun dışında nasıl bir antrenör Mustafa Akçay? Oyuncularla ilişkileri nasıl, futbol felsefesi ne?
Mustafa Hoca saha dışında bir abi, bir arkadaş gibi. Sahanın içindeki adamla hiç ilgisi yok. Bize kardeşim diye hitap eder. Bir çay istediğinde, "Sağ ol kardeşim, Allah razı olsun" der. Bizi sık sık yemeğe götürür. Çok mütevazı bir insandır. Ama saha içinde dışarıdaki Mustafa Hocadan eser yoktur. Çok sert bir hocadır ve disiplinsizliğe asla tahammül edemez. Her şeyin dört dörtlük olmasını ister. Oyun sisteminin üzerinde titizlikle durur ve bunun uygulanması için müthiş bir çaba harcar. Bu sistem sayesinde kupada Süper Lig takımlarının canını yakmayı başardık zaten. Mustafa Hoca maçtan önceki konuşmalarında Hazreti Mevlana'nın sözlerinden örnekler verir. Biz de kendimizi yeniçeri gibi hisseder ve sahaya o motivasyonla çıkarız.
Oraya geleceğiz ama önce bu sezon başındaki hedeflerinize dönelim. Şu anda Süper Lig kapısına yakın duran takımlardan birisiniz. Başlangıçta böyle bir konumda olmayı bekliyor muydunuz?
Bu sezon başında Mustafa Hocam yine "Şampiyon olacaksınız çocuklar" diyor, biz yine içimizden "Tamam 2. Lig'de olduk da 1. Lig'de zor" diye geçiriyorduk. Ama ilk dört haftayı 10 puanla geçince biz de "Neden olmasın" diye düşünmeye başladık. Hocamız, "Ben Süper Lig dâhil bütün liglerde çalıştım. Sizde o potansiyeli görüyorum" diyordu bize. Demek ki bir bildiği varmış ve her zamanki gibi haklı çıktı.
Trabzonspor Süper Lig'de oynadığı için şampiyon olsanız da sizin bugünkü yapı içinde Süper Lig'e çıkmanız mümkün değil. Bunun için kulübün el değiştirmesi gerekiyor. Bu durum sizi olumsuz etkilemiyor mu?
Bizim hiçbir olumsuz düşüncemiz yok. Hocamız bize, "Siz işinizi yapacak, bu ligi sallayacak ve şampiyon olacaksınız, sonrasına büyükleriniz bakacak" diyor. Biz de tıpkı hocamız gibi düşünüyor ve şampiyon olmak istiyoruz. Sonrasının ne olacağı ise bizi gerçekten de ilgilendirmiyor.
1461 Trabzon ilginç bir takım. Ağırlıklı olarak Trabzonlu oyuncuların oynadığı, çok genç futbolculardan kurulu bir ekipsiniz. 1970'lerde lige çıkıp Anadolu ihtilalini gerçekleştiren Trabzonspor'a çok benziyor bu yapı. Bize biraz takımın özelliklerinden bahseder misin?
Öncelikle çok mütevazı bir takımız biz. Aramızda egosu yüksek insanlar yok. Zaten hocalarımız takımı kurarken oyuncuları seçerek alıyor. Oyuncunun önce karakterine, sonra futbolculuk özelliklerine bakılıyor bu kulüpte. Sahaya çıktığımızda "Ben koşmasam da olur" diyen hiçbir oyuncu yok. Zaten siz de görüyorsunuz, bütün oyuncular 90 dakikanın sonuna kadar var güçleriyle mücadele etmeyi sürdürüyor. Gerçekten çok çalışıyoruz. Ben Araklıspor'da böyle idman yaptığımı hatırlamıyorum. Allah da çalışanın yanında oluyor işte.
Sezon başında Zeki Yavru'nun ardından ara transferde Abdullah Karmil'in Trabzonspor'a gidişi sizi nasıl etkiledi? Hedeflerinizden birisi de Trabzonspor'da oynamak herhalde.
Şu anda dört büyük takımdan birisi 100 metre ilerimizde. Elbette ilk hedefimiz Trabzonspor ve bunu düşünmek de bizim için büyük bir motivasyon kaynağı. Yanımızdan Colman, Alanzinho geçiyor ve biz de "Neden bir gün bu oyuncularla oynamayalım" diye düşünüyoruz. Şenol Güneş Hocamız 2. Lig'de oynadığımız dönemden itibaren maçlarımızı takip ediyordu. Keza Asbaşkanımız Nevzat Şakar da her zaman yanımızda. Zaman zaman Başkanımız Sadri Şener de tesislere geliyor ve bizi takip ediyor, oyuncularla birebir konuşuyor. Şimdi Trabzonspor'un başına Tolunay Hoca geldi. Onun da gözü bizim üzerimizde. Hem Trabzonspor'da hem de Trabzon şehrinde bize büyük bir ilgi var ve bu da hoşumuza gidiyor açıkçası. Bazen iki takım birlikte yemeğe gidiyoruz. Bazen Trabzonspor'daki ağabeylerimiz bize krampon hediye ediyor. Onlar da çok mütevazı insanlar.
Trabzon şehrinin ilgisinden söz ettin. Nasıl bir ilgi bu?
Özellikle Ziraat Türkiye Kupası'nda Galatasaray'ı eledikten sonra şehrin bize ilgisi hissedilir biçimde arttı. Meydana takımın afişleri asıldı. Dışarıya çıktığımızda tanınan insanlar haline geldik. Gençler, çocuklar bizden imza istiyor. Bu da bizi mutlu ediyor ve motivasyonumuzu artırıyor. Başlangıçta maçlarımızı Avni Aker'de oynuyorduk ama zeminin bozulma ihtimali belirince Fatih Stadı'na geçtik. Ancak Fatih Stadı o harika manzarasının yanında çok bozuk bir zemine sahip ve bu zeminde oynamak bize de zorluk çıkarıyor. İnşallah büyüklerimiz bu konuyla en kısa zamanda ilgilenir.
Takımda Trabzonspor'a sıçrama yapmasını beklediğin ilk oyuncular kimler sence?
Bizim takımda herkes Trabzonspor'da oynamaya aday bence. Zaten hocamız da "10'unuz Trabzonspor'a, 10'unuz da Süper Lig'deki diğer takımlara gidecek" diyor. Bunun hayal olmadığını da biliyoruz. 10 kişi olmasa bile en az 3-4 oyuncunun sezon sonunda Trabzonspor'a gitmesini bekliyoruz. En yakın isimlerin başında orta saha oyuncusu Gökhan Alsan geliyor. Sağ bekte görev yapan Göksu Alhas da öyle. Orta sahada oynayan Abdülkadir Özdemir ve 1988 doğumlu stoperimiz Caner Osmanpaşa abimiz de sezon sonunda Trabzonspor kadrosunda görebileceğimiz oyuncular. Keza Fatih Öztürk abimiz bu ligin en iyi kalecisi.
Arena'da son 5 dakika 5 saat gibi geçti
1461 Trabzon'un kamuoyunun dikkatini çekmesi kupada Galatasaray'ı elemenizle gerçekleşti. O maçı konuşalım biraz da... Galatasaray karşısındaki 90 dakikada neler yaşadınız, neler hissettiniz?
Bu soruya en baştan itibaren cevap vereyim. Kupa kuralarını televizyondan takım halinde izlerken "İnşallah dört büyüklerden birisiyle eşleşiriz" diyorduk. Hedefimiz gidebildiğimiz yere gitmek ve adımızı duyurmaktı. Kura çekildi, bir baktık Galatasaray çıktı. Hepimizde bir sevinç oldu. Çünkü Türkiye'nin en iyi takımlarından birisiyle oynayacaktık. Aramızda, "Artık bizim zamanımız geldi, kendimizi gösterelim" diye konuştuk. Türk Telekom Arena'ya çıktık ve muhteşem bir atmosferle karşılaştık. Sahaya ayak bastığımızda tribünlerin üzerinde sarı-kırmızı ışıklar yanmaya başladı, "Nereye geldik?"diye şaşkın şaşkın etrafımıza bakındık. Sabri abi yanımıza geldi. Oynamasalar bile o sırada sahanın içinde bulunan Eboue'yi, Melo'yu gördük. Kafamızdaki düşünce, "İyi futbol oynayalım, netice ne olursa olsun" biçimindeydi. Hocamızın hem soyunma odasında hem de sahaya çıkarken, "Bu maçı alacaksınız" sesi kulaklarımızda çınlıyor, biz de içimizden çok da güçlü olmayan bir inançla "Hadi inşallah" diye geçiriyorduk. Maçın ilk 15-20 dakikası ortada geçti. Çok iyi bir savunma yapıyorduk ve Galatasaray kalemize gelemiyordu. Giderek kendimize güvenimiz arttı ve "Tamam, karşımızda Galatasaray var ama onlar da bizim gibi insan" demeye başladık. Hücum yapmaya başladık, bir penaltı kazandık ve gole çevirip 1-0 öne geçtik. Öne geçtikten sonra bir özgüven patlaması yaşadık ve istediğimiz futbolu oynamaya başladık. Buna rağmen ikinci gole inanamadık. Baktım Emrullah abi seviniyor, "Acaba bu adam niye seviniyor?" diyorum ben de (gülüyor). Galatasaray karşısında hem de Arena'da 2-0 öne geçmek hiç de inanılır gibi bir şey değildi çünkü. 2-0'ın ardından skoru koruma psikolojisiyle kendi oyunumuzu oynamayı bırakıp çok fazla gömülünce büyük bir baskı altın kaldık. Golü yedik ve 2-1 oldu. Ben 85. dakikada oyundan çıktım, ancak kulübedeki halimizi anlatamam. Kalan 5 dakika bize 5 saat gibi geldi. Adeta dakikalar bitmek bilmedi. Hakemin bitiş düdüğü çaldığında bizimkiler saha içinde sevinirken ben hâlâ turu geçtiğimize inanamıyordum. Trabzon'a dönüşümüzde havaalanında müthiş bir taraftar topluluğu tarafından karşılandık. Onlara da çok teşekkür ediyorum.
Sonrasında Fenerbahçe, Sivasspor ve Bursaspor'un yer aldığı gruptan çıkamadınız ama bütün rakiplerinize de kök söktürdünüz.
İsim veya renk ayrımı yapmaksızın her maça kazanmak için çıktık. "Galatasaray'ı Arena'da mağlup ettikten sonra diğerlerini neden yenmeyelim?" diye düşündük ve bu özgüvenle oynadık. Bütün maçlarda da iyi oynadığımızı düşünüyorum. Biraz daha tecrübeli olsak, konsantrasyonumuzu biraz daha yüksek tutsak bu gruptan birinci bile çıkabilirdik. Fenerbahçe'ye son 5 dakikada kaybettik, Sivas'ta kendi kalemize gol attık, Bursa'da 45. dakikada gol yedikten sonra toparlayamadık. Maçların kırılma noktaları hep aleyhimize gelişti. Futbol şansı biraz yanımızda olsaydı çok farklı bir noktada olabilirdik. Ama kupa maçları çok işimize yaradı. Güçlü rakiplere karşı neler yapabileceğimizi görmek özgüvenimizi iyice artırdı.
Takımın 30 yaş üzeri tek oyuncusu Emrullah Kokoç ve kupadaki performansına bakarak onun için, "Trabzonspor'da rahatlıkla oynar" yorumları yapıldı. Onu en yakından tanıyan takım arkadaşı olarak kaptanın hakkında ne düşünüyorsun?
Emrullah abi inanılmaz bir tempoya sahip. Zaten takım içindeki lâkabı da "Yüzde yüz Emo." İdmanlarda bile aynı tempoyla mücadele ediyor ve son derece disiplinli çalışıyor. Genç oyuncular için harika bir örnek. Dışarıda ise son derecede mütevazı bir insan. Bizimle arkadaş gibi. Hiçbir zaman yaş farkını önümüze koymuyor. Saha içindeki ve dışındaki konuşmalarıyla da bize yön veriyor, motive ediyor.
Hocaların senin en çok hangi yönünü beğeniyor, hangi özelliklerinden faydalanıyor?
Güler yüzlü ve şakacı bir insan olduğum için hocalarım saha dışında benim en çok bu yönümden yararlanır. Maç öncesi motivasyon konuşmalarını ben yaparım. Gittiğim yere çok çabuk adapte olurum ve hocalarımla diyaloglarım çok iyidir. Bir konu olduğunda hocalarım, "Çocuklarla sen konuş" der. Saha içinde ise kenar oyuncusu olduğum için yardımlaşmaya çok önem veririm. Mustafa Hocamın bana verdiği en önemli görev savunmanın arkasına yaptığım topsuz koşular. Bu konuda başarılı olduğumu düşünüyor ve ben de bu sayede çok sayıda gol pozisyonuna giriyorum ama gol vuruşlarımı geliştirmem şart. Topla adam eksiltmem ve yaptığım ortalar konusunda bir sıkıntı yok ama dediğim gibi hem gol vuruşlarımı hem de oyun görüşümü geliştirmem lâzım.
İlk kez Ümit Millî Takım kampındasın. Daha doğrusu herhangi bir kategorideki Millî Takım'ın formasını ilk kez giyiyorsun. Sahaya yeniçeri gibi çıkan bir oyuncu olarak ay-yıldızlı formayı giymek sana neler hissettiriyor?
Millî Takım'a çağrıldığım haberini ilk aldığımda o kadar duygulandım ki, yanımda birisi olmasaydı ağlayabilirdim. Babamın asker olması nedeniyle Güneydoğu'da uzun süre yaşadım ve hep askerlerin yaşadığı ortamlarda, Türk bayrağının altında bulundum. O zamanlar "Allah'ım, inşallah bir gün Millî Takım'da oynamayı nasip edersin" diye dua ederdim. Norveç'le oynadığımız maçtan iki gün önce ilk antrenmanımıza çıktığımda ay-yıldızlı formayı giydim. Gerçekten de inanılmaz bir duygu.

Böyle bir daveti bekliyor muydun?
Doğrusunu söylemek gerekirse bundan önceki Almanya maçının kadrosuna davet edilmeyi bekliyordum ama sanırım bazı aksilikler yaşandı. Sonra internet sitesinden 6 Şubat'ta maç olduğunu öğrendiğimde, "İnşallah o maçın kadrosunda olurum" diye dua ettim. Kadro açıklandığında ismimi orada görmek çok güzeldi.
Gelecekle ilgili nasıl planlar kuruyorsun?
Hedefim önce Yusuf Erdoğan ismini Türkiye'ye duyurmak. Hem Trabzonspor'a hem de Türk futboluna faydalı olmak istiyorum. Sadece saha içinde değil, saha dışında da konuşulan bir isim olmak istiyorum.
Saha dışında konuşulmaktan maksadın ne?
Tevazuuyla, karakteriyle, hayatıyla örnek bir insan olmak istiyorum. Kavgasıyla, gürültüsüyle, magazin hayatıyla değil, beyefendiliğiyle anılan bir oyuncu olmayı arzuluyorum.
TEŞEKKÜRLER YUSUF VE MAZLUM ULUÇ

18 Eylül 2013 Çarşamba

SİYASETTEN FUTBOLA



FUTBOLA UYARLAMA...
Kulüp patronu, teknik direktör, işveren, kasa, bir dediği iki edilmeyen adı bilinen ama söylenmeyen kişi geri planda...
Her ne kadar siyaset spora karışmasa da
SİYASİLER
ARASI İŞ BÖLÜMÜ

- Sen demeç verip büyük kulüpleri karıştıracaksın.
- Sen yandaşlara bilet dağıtıp yönetim aleyhinde bağırtacaksın.
- Sen elde ne kadar dosya varsa medyaya bavulla servis edeceksin.
- Sen sahaya atlayıp kulübün ceza almasını sağlayacaksın.

YANDAN BİR SES
- Peki ben ne yapacağım patron...

- SEN DE BU SÖYLEDİKLERİMİ GÜZELCE ÇİZİP GÜNDEMİ DEĞİŞTİRECEKSİN... BAKALIM KALEMİN NE KADAR ÇİZİYOR!

17 Eylül 2013 Salı

L-ANCELOTTİ


Ancelotti, kitabında Adanalı Fatih Terim'e inanılmaz ve terciyesizce yakıştırmalarda bulunmuş... Muhabir de basın toplantısında "Hangi yüzle bakacaksınız" minvalinde soru sormuş. Yanıt o kitabı yazan insan adına şaşırtıcı değil aslında... Umurunda değil. Yüz değil iki yüz adamın ki... Bizim bildiğimiz Terim, Ancelotti'yi bilmem ama o kitabı ne yapar? Bence yazana önsözünden dipnotlarına kadar satır satır okutur...
NOT: Başlıktaki L (Larç anlamında)

SALİH UÇAN HİKAYESİ

Fenerbahçe flaş transferler yapar. Yerli pazarının kalburüstü oyuncularını ve gençlerini hele de ezeli rakiplerle rekabet varsa ne yapar eder alır... Gerekirse parayı basar gerekirse ilişkileri kullanır... Ancak kullanım anlamında eleştirel bir durum vardır... Fenerbahçe'de yerli isimler veya döneminin kralları, tacı falan bırakır maraba bile olamaz... Buna ister teknik adam ister futbolcu performansları deyin ama geneli böyledir...
Semih Şentürk kulübede jübile yapacak hale gelmiştir.
Bana göre son ve en önemli transfer ise Salih Uçan'dı...
Aykut Kocaman kısa sürede genç ismi kazandı ayrıca kulübe de kazandırdı... 
Peki o Salih bu sezon nerede...
Sürekli kulübede... Eğer fazla şans bulamayacaksa keşke başka bir kulübe kiralık gönderilse ve pişseydi... 
Her neyse sizin için futbol zekasıyla öne çıkan Salih'in TAM SAHA'ya verdiği Mazlum Uluç imzalı röportajın özetini paylaşalım...
Futbola nasıl başladın, seni kim keşfetti?
1994'te Marmaris'te doğdum. Babam da Marmarisspor'da 7-8 yıl oynamış bir futbolcuydu. Dolayısıyla ben de bebekliğimden beri futbol topuyla büyüdüm. 6 yaşına geldiğimde sahilde top oynarken Türkiyemspor'un Alman teknik direktörü beni görüyor ve babama, "Bu çocukta yetenek var" diyor. Bunun üzerine babam da beni Marmarisspor'un futbol okuluna götürdü. Futbola öyle başladım.
Babanın futbol oynadığını söyledin. Bunun dışında başka bir işi de var mı?
Babam Orman İşletme Müdürlüğü'nde çalışıyordu, annem ev hanımı. 1984 doğumlu, evli bir ablam var. O da bankada çalışıyor.
Marmarisppor'dan Bucaspor'un altyapısına geçişin nasıl oldu?
Marmarisspor'da kendimden büyüklerin arasında oynuyordum. 2008 yılında grup maçlarından çıkıp Uşak'taki bölge maçlarına gitmiştik. Uşak'taki grubumuzda Bucaspor da vardı. Bucaspor önce bizim takımımızdaki ikiz oyuncular Çağan ve Çağatay'ın transferini gerçekleştirdi. Aradan 1 hafta geçtikten sonra beni de istediler. Babam Buca'ya gidip kulüple görüştükten sonra bana "Harika tesisleri var, orada kendini çok geliştirirsin" dedi. Bunun üzerine Bucaspor'a imzayı attık. Üç gün sonra da okul takımımızla Konya'ya gidecektik. Beden eğitimi öğretmenim, "Oğlum, Konya'daki maçları büyük takımlar da izleyecek. Seni orada kesinlikle beğenirler" dedi. Nitekim Konya'da oynadığımız ilk maçın ardından Fenerbahçe bana teklif yaptı. Aileme işyeri ve ev, bana da maaş önerdiler. "Üzgünüm, Bucaspor'la anlaştım" cevabını verdim. Bucaspor'da ilk olarak U15 takımında oynadım.
Sen eğitim konusunu ne yaptın?
Dediğiniz gibi, Bucaspor'da futbolla okulu bir arada yürütmek sorun olmuyor. Kulüp oyuncular için bir araba ayarlamıştı, okula o arabayla gidip geliyorduk. Ben de eğitime çok önem veren birisiyim. 9 ve 10. sınıflarda tek ders bile kaçırmadım. Geçtiğimiz sezon PTT 1. Lig'de oynarken bile okula gidiyordum.
1. Lig'de oynamaya başladığında yavaş yavaş şöhretli bir oyuncu haline gelmiştin. Okulda arkadaşların ve öğretmenlerinin sana yaklaşımı nasıldı?
Öğretmenler benim okula devam etme isteğime şaşırıyordu. Derslerim de gayet iyiydi. Futbol oynayan ama bir noktaya gelemeyen öğrenciler bile okulda farklı davranışlar sergilerken, öğretmenlerim benden hep övgüyle bahsederdi. İstanbul'a geldikten sonra da lise 4. sınıfa devam ediyorum. Ancak bu düzeyde futbol oynarken üniversiteye devam edebilmek mümkün görünmüyor. Sınava gireceğim, muhtemelen kazanacağım ama devam edemeyeceğim. Ülkemizde maalesef böyle bir kural var. Yine de BESYO'da antrenörlük okumak istiyorum.
Buca Futbol Akademisi'nin yapısından konuşalım biraz. Bildiğim kadarıyla diğer örneklerinden oldukça farklı bir akademi orası.
Buca Akademisi inanılmaz iyi. O zamanlar Fenerbahçe'yi tercih etseydim belki yine iyi yerlere gelebilirdim ama ben futbol altyapımı Bucaspor Futbol Akademisi'nde aldığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü orada oyuncuya birebir ilgi çok fazla.
Futbola ilk başladığın dönemde idollerin var mıydı?
İdolüm yoktu, ama beğendiğim oyuncuları dikkatle izliyordum. Hiçbir zaman "Şu oyuncu gibi olayım" demedim ama mesela çok beğendiğim Zidane'ın hareketlerini, topla dönüşlerini örnek aldım kendime. Bugün ise hem 6 hem de 10 numara pozisyonlarında oynuyorum ve 6 numara oynarken kendimi Sergio Busquets'e çok benzetiyorum. O da sezgileriyle top kapabilen, ince yapılı ve yetenekli bir oyuncu. 10 numara pozisyonunda ise Lampard'ın topla rakip kaleye sokuluşunu ve attığı şutları beğeniyorum.
Teknik adamların beğendiği özelliklerin hangileri? Sanırım en önemlisi iki yönlü oyuncu olman.
Aykut Hoca ise benim çok fazla mesafe kat etmemi ve top kazanmamı beğendiğini söylüyor. Oyunu okuyabilmem ve isabetli uzun paslar atabilmem de hocalarım tarafından beğeniliyor. Bunları da özgüvenime borçlu olduğumu düşünüyorum.
Eksik bulduğun yönlerin ve bunları gidermek için yapığın özel çalışmalar var mı?
Biraz daha güçlenmem gerekiyor. Ancak dışarıdan bakanların düşündüğü gibi "cılız ve kuvvetsiz" bir çocuk da değilim. Çünkü sizin de maçlarda görebileceğiniz gibi ikili mücadelelerde top kaptırmıyorum. Ama yine de biraz daha genişlemem gerekiyor.
Gelişimine katkı yapan teknik adamlar kimlerdi? Sana neler kattılar?
Fenerbahçe'ye gelene kadar Samet Aybaba ve Sait Karafırtınılar'la çalıştım. 16 yaşındayken beni A takım kadrosuna alan hoca Samet Aybaba'dır. Hatta o sezon Ziraat Türkiye Kupası gruplarında Yeni Malatyaspor'a karşı ilk on birde çıkmış ve 90 dakika oynamıştım. İstanbul'da Fenerbahçe'yi 3-2 yenerek büyük bir sürpriz yaptığımız maçta da son 3 dakikada Manucho'nun yerine oyuna girmiştim. Samet Hoca döneminde müthiş bir tecrübe kazandığımı söyleyebilirim. Mesela İnönü'deki Beşiktaş maçında oynamasam da 18 kişilik kadroda yer almış ve o atmosferi solumuştum. İnönü'ye çıktığımda Beşiktaş da Quaresma, Fernandes, Guti, Simao, Almeida'lı kadrosuyla sahadaydı ve o gün ilk defa dizlerim titremişti. Oysa dediğim gibi çok rahat bir oyuncuyum. O gün dizlerimin titremesi de benim için bir tecrübe oldu ve 16 yaşından beri bu havayı yaşayan bir oyuncu olarak bugün çok daha özgüvenli hissediyorum kendimi. Sait Hocaya gelirsek, onunla aynı zamanda abi-kardeş gibiydim. Geçen sezon zaman zaman kötü maçlar çıkarsam bile bana güvenini hiç kaybetmedi ve sürekli oynatarak beni kazandı. En çok katkı yapan ise beni Bucaspor'a götüren ve ikinci yılımda evini açan Murat abidir (Dizdar).
Fenerbahçe'ye transferine gelelim istersen... Bildiğim kadarıyla başka taliplerin de vardı değil mi?
Evet. Trabzonspor beni Bucaspor'un 1. Lig'de yer aldığı sezondan beri istiyordu. O dönemde 16 yaşındaydım. Sezonun son maçını Trabzonspor'la oynamıştık ve Sercan Kaya'yla birlikte beni de istediler. Ama yönetim "Salih bize 1. Lig'de lâzım olacak. İsterseniz sözleşmeyi yapalım ama Salih bizde 1 yıl daha oynasın" teklifinde bulundu. Bunun üzerine transfer askıya alındı. Geçen sezon sonunda ise beni isteyen kulüpler Fenerbahçe, Trabzonspor, Beşiktaş ve Rubin Kazan'dı. Ancak Bucaspor'un istediği bonservis bedeli karşısında Beşiktaş ve Trabzonspor çekildi. Sonuçta Fenerbahçe'nin teklifi Rubin Kazan'dan daha iyi olunca Bucaspor beni Fenerbahçe'ye verdi. Benim açımda da Aykut Hocanın beni bir çok kez izlemesi ve ısrarla istemesi de tercihimde etkili oldu.
Fenerbahçe tribünleri yıllardır genç oyuncuya hasret çekiyor. Sen şimdi onlar için yeni bir umut oldun. Tribünlerden sana karşı özel bir ilgi hissediyor musun?
Evet, hissediyorum. Sahaya çıktığımda bütün stat alkışlıyor, tribünlere çağırıyor. Elbette ben henüz o genç oyuncu hasretini tam anlamıyla karşılamış değilim ama geleceğimden ümitli oldukları için özel bir ilgi gösteriyorlar ve bu da benim çok hoşuma gidiyor.
Peki, Fenerbahçe oyuncusu olmak farklı bir duygu mu?
Kesinlikle çok farklı. İnanılmaz bir şey. Güzel yönleri var ama kötü yönleri de var, dışarı çıkıp gezemiyorsunuz (gülüyor). Bir kafeye bile gitseniz adınız "geziyor"a çıkıyor. Ama ben bu konuda çok dikkatli davranıyorum. Zaten tesislerde yaşıyorum.
Genç yaşta yaşanan bu duygular insanın kişiliğini değiştirir mi sence?
O da futbolcuya kalmış bir şey. İnsan bu şartlarda şımarabilir. Hatta açıkça şunu söyleyeyim, bu şartlarda şımarmamak elde değil. Çünkü inanılmaz bir popülerlik oluyor. Yolda gören insanlar fotoğraf çektiriyor, nereye gitseniz ilgi odağı oluyorsunuz. Şımarmak için bütün şartlar müsait. Çok dikkatli olmanız lâzım. Çevrenizdeki insanların çok iyi olması, size olumsuz düşünceler aktaracak kötü arkadaşınızın bulunmaması gerekiyor. Şımarıklık genç bir oyuncuyu bitirir ve benim şımarmaya hiç niyetim yok.
Gole çok yakın bir oyuncu değilsin. Daha doğrusu gol atmaya demek lâzım... Çünkü özellikle Bucaspor'da çok sayıda asist yaptığını biliyoruz. Asistler bir yana, forvet arkası oynarken gol atmaktan bu kadar uzak kalmak bir eksiklik sayılmaz mı?
Aslında vuruşlarım iyi. Ceza sahasında yakaladığım zaman iyi plaseler yapabiliyorum. Ama benim kafamdaki düşünce "Kendim gitmeyeyim, gol attırayım" şeklinde. Çünkü son paslarıma çok güveniyorum. O nedenle kaleye fazla yakın olamıyorum.
Unutulmaz millî maçın hangisiydi?
U17'de kırmızı kart gördüğüm maçı unutamıyorum. İzlanda ile 2010 yılında Avrupa Şampiyonası elemelerinde oynuyorduk ve 44. dakikada kırmızı kart görmüştüm. O maçı futbol hayatımda gördüğüm ilk ve tek kırmızı kart nedeniyle unutamıyorum. Bir de İngiltere'yle deplasmanda 2-2 berabere kaldığımız maç vardı. O maçı da çok iyi oynadığım için unutamıyorum.
U20 Dünya Şampiyonası bu yaz döneminde ülkemizde düzenlenecek. Senin de içinde bulunduğun bu kadro Dünya Şampiyonası'nda neyi hedefliyor?
Benim içime doğan, en azından yarı finali görebileceğimiz. Çok kaliteli bir kadroya sahibiz. Kadrodaki her oyuncu kendi bölgesinin en iyisi. Eğer takım olabilirsek kesinlikle yarı finali görebiliriz. Kadrodaki oyuncuların büyük bölümüyle U15 takımından beri birlikte oynadığımız için takım olmakta da zorlanacağımızı zannetmiyorum.
Gelecekle ilgili kariyer planlamanda neler var?
Bucaspor'dayken hayalim büyük takımlarda oynamaktı ve bunu gerçekleştirdim. Başlangıçta "Acaba 1 yıl erken mi geldim?" diye düşünmüştüm ama hiç de erken değilmiş. Avrupa'nın büyük takımlarında 17-18 yaşında pek çok oyuncu oynayabiliyor. Bana "Yedek kaldığın zaman üzülüyor musun?" diye soruyorlar. Hayır üzülmüyorum. Çünkü yedek de olsa kadroda bulunmak, her an oyuna girecek oyuncu olmak anlamına geliyor. Zaten zaman zaman oynama fırsatı da buluyorum. Buca'dayken Avrupa hayalleri de kuruyordum ama direkt gitmek erken olurdu. Çünkü insanlar, hayat, ortam her şey çok farklı orada. Fenerbahçe ile 5 yıllık kontratım var. 5 yılın sonunda 23 yaşında olacağım ve önümde uzun bir gelecek bulunacak. Dilerim Fenerbahçe'de devam eder ve şampiyonluklar yaşarım. Ama Avrupa hayalim de benimle birlikte hep yaşayacak. İspanya ve İngiltere liginde oynamak isterim.
Futbolun dışındaki hayatında nasıl bir insansın?
Eğlenceli bir kişiliğim var. Rahatlığım ve dış görünüşümden dolayı şımarık, gezen-tozan bir oyuncu gibi görünebilirim. Bunun birinci nedeni de saçlarım sanıyorum. Ama ben tam tersi bir yoldayım. Tesislerde kalıyorum ve neredeyse hiç dışarı çıkmıyorum. Bazen kendi kendime "Neden hiç dışarı çıkmıyorum?" diye sorduğum oluyor. Tesislerde uyuyorum, televizyon seyrediyorum ya da bilgisayar oyunları oynuyorum. Çocukluk arkadaşım Can Kaymakoğlu İstanbul'da yaşıyor ve dışarı çıkarsam onun evine gidiyorum. Birlikte yemeğe çıkıyoruz ya da film izliyoruz. Menajerim Ömer abiyle vakit geçiriyorum.
Tesislerdeki boş vakitlerinde başka neler yapıyorsun?
Çok fazla kitap okumam ama gazeteleri yakından takip ederim. Dünyada ve ülkemizde neler olup bittiğini anlamaya çalışırım. "Ferrarim olsun" gibi heveslerim yok ama otomobil dergilerini okumayı seviyorum. Arabaların özelliklerini merak ediyorum.
NOT: 1 Mart 2013 tarihli... Ağzına sağlık Salih, eline sağlık Mazlum Uluç

13 Eylül 2013 Cuma

BALE VE JÖLE


Salı günü G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi'nde karşılaşacağı Real Madrid'de paha biçilmez yeni transfer Gareth Bale "Jöle veya arap sabunu almadan maça çıkmam" dedi... Real Madridliler'in cevabı bizim için şaşırtıcı değil ama Bale için sürprizdi: Jöle almana gerek yok... Geçen sezon da Aslanlar'la oynadık. Ronaldo da aynısını istemişti... Türkiye'de bir jöleli var, Allah seni inandırsın jöle de jöle yani... Bir süren bir daha sürüyor...
İstek ve talep formu sadece bununla kalsa iyi...
Bale yön konusunda da kararsızlığını vurgulamış...
Real Madrid Teknik Direktörü Ancelotti ise "Fön çekip düzleştirebilirdin de ama sol sana çok yakışıyor" demiş...
Bale de SOLa yatırdı geliyormuş...
Haa unutmadan Bale'i havaalanından dolmuşla SABRİ REİZ alacakmış! Gerçi taşeron firma sahibi Volkan da var direkt eve bırakıp evden aldırıyor ama Sabri "Ben erken kalkar giderim" demiş...

BELÇİKA MI, TÜRKİYE Mİ?


Türk futbolseverlere şöyle sorsam: Biz ülke futbolu olarak Belçika, Kolombiya ve Hırvatistan gibi ülkelerden geride miyiz? Sanırım bir çok kişi HAYIR yanıtını verir. Bu soru bağlamında şu haberi değerlendirirsek sanırım daha farklı bir bakış açısına ulaşırız... FIFA Dünya sıralamasının 58. sıraya kadar gerilemiştik. Türkiye, Ağustos ayından bu yana 40 puan toplayarak 9 basamak yukarı çıktı ve 58.sıradan 49. sıraya yükseldi. İşte ilk 10
1- İspanya
2- Arjantin
3- Almanya
4- İtalya
5- Kolombiya
6- Belçika
7- Uruguay
8- Brezilya
9- Hollanda
10- Hırvatistan

12 Eylül 2013 Perşembe

EUROBASKET RAMBO


Basketbolda "Rambo" da gördük... İtalyan Marco Belinelli, Sylvester Stallone'den kimlik çalmış sanki... Ya da bakışları ona biraz cesaret vermiş... Ne demişler İNSAN İNSANA BENZER

MESSİ SARAYBURNU'NDA

Lionel Messi, haftalık izin gününde Sarayburnu'nda denizin tadını çıkarıyor... Dal dal polis geliyor :)))

DİDİER DROGBA GECELERİ

Didier Drogba'nın efkarlı ve uyku tutmayan gecelerinden birisi :)) Çorbacı bakıyor...

DİREK FAUL KIRMIZI KART


Balıkesirspor'un U-19 Takımı'nda oynuyordu...İdmanda başına gelenlere kadar onu açıkcası ne siz ne biz ne onlar tanımıyordu. Sadece yakın çevresi biliyordu. O idmanda kale direğinde barfiks çekmek isterken direk üzerine devrildi ve ağır yaralandı. Adı Ali soyadı Gündoğan'dı. Yaşı da 18'di. Bir süredir tedavi görüyordu ama yaşam savaşını kaybetti. Hem de en direkt faule maruz kalarak. Haksız ve biraz da bilinçsiz ve hatta temelsiz, altyapısız ülkemizde haksız kırmızı kartla gitti. İtiraz, hak arama bir şeyi değiştirmeyecek. Ancak sadece sağlam altyapılar ve sağlanan ortamlar ders almamızı sağlayacak... Alır mıyız? Çok zor ama imkansız değil. NUR İÇİNDE YAT ALİ KARDEŞ... Ailene ve yakınlarına Allah sabır versin...

İYİ Kİ DOĞDUN BİLİC


Türk futbolu ideolojik ve heyecan anlamında çok farklı ve biraz da sempatik bir teknik adamla tanıştı. Slaven Bilic. Rengi Siyah-Beyaz... Beşiktaş'la kısa sürede bütünleşti... Sosyalist bir takım yaratmak istediğini söyleyen ve bu yönde de adım adım ilerleyen Bilic için 11 Eylül özel ve güzel bir gündü... Doğum günüydü (Yaşını söylemeyelim gerçekten göstermiyor)... Başkan Fikret Orman ve yöneticiler jestte bulundu ve tesislere gidip Hırvat teknik adama pasta sürprizi yaptı... Böyle bir olay Türk hocalara bile nadir gösterilirken Beşiktaş yönetimini kutluyor, Slaven Bilic'e "İyi ki doğdun ve iyi ki geldin" diyoruz. 

FENERBAHÇE'DE İLK ADAY


Fenerbahçe Kulübü'nde başkan Aziz Yıldırım, yöneticiler İlhan Ekşioğlu ve Şekip Mosturoğlu'nun dernek üyeliklerini düşürerek gündeme gelen Yüksek Divan Kurulu Üyesi Recep Özcan, Olağanüstü Genel Kurul'da başkan adayı olacağını açıkladı. Özcan basın açıklamasıyda bunu duyurdu duyurmasına ama sanırız amaç başkan olmak değil "tavşan aday" olmak ki sonrakilerin önünü açmak, gaza getirmek... HAYIRLISI...

KURBANLIK PAZARLIĞI


Transfer borsasının tavanı Gareth Bale... Real Madrid üzerindeki ölü toprağını atmak için Bale yapmaya karar verdi, elini cebine değil yastık altına soktu keseyi çıkardı... Hem de ne kese... Ronaldo'nun morali bozulmasın diye ücreti düşük gösterilen Bale için yaklaşık 100 milyon Euro harcandı... Eee Ronaldo'nun da küsüratlar hariç ona yakın olduğu düşünülürse 200 milyon Euro biraraya geldi... Futbol dünyasının bu kadar pahalı iki isminin ilk görüşmede farklı bir eylem içerisinde olmaları bekliyorduk ama normal kurbanlık pazarlığı gibi bir tokalaşma oldu... Biraz ucuz kaçtı bana göre... HAYIRLI OLSUN REAL... Allah utandırmasın dicem ama yediğin önde yemediğin arkada... Bizim  kulüpler ne yapsın...

HOŞ GELDİN BOSİNGWA


Trabzonspor, milli ara havasında özel maçlarına devam etti. Çaykur Rize'ye 2-1 yenilen Fırtına dün de Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri'nde 1461 Trabzon ile karşılaştı. Maç 1-1 sona ererken en dikkat çekici nokta yeni transfer Bosingwa'nın boy göstermesiydi... Portekizli ünlü ismin ilk 11'de oynadığı ve iyi bir grafik sergilediği öğrenildi. Maçta Trabzonspor'un golünü Emre Güral, 1461 Trabzon'un golü ise Taha Balcı kaydetti. Ne diyelim hoş gelsin Jose Bosingwa... 

SİZ DEĞİL BİZ AĞLAYALIM


23 Yaş Altı Tekerlekli Sandalye Basketbol Dünya Şampiyonası'nda Türkiye, İsveç'e 67-61 mağlup oldu. Peki maç neredeydi? Adana Yüreğir'de. Haberimiz var mı? YOK... Peki maçı kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan Türk sporcular ne yaptı... Seyirciyi selamlayıp gözyaşlarını tutamadı. Siz değil biz ağlayalım... Dünyadan bihaberiz...
B Grubu'nda Avustralya, Japonya'yı 57-42, İtalya, Venezuela'yı 85-35, A Grubu'nda ise İran, Kanada'yı 83-48, İngiltere, Güney Afrika'yı 65-35, Almanya ise Meksika'yı 63-59 yendi. (A.A.)

ONLAR DA FRANSIZ


12 Dev Adam'ın takım ve oyuncu olmaktan çıkıp genel izleyici durumuna geçtiği EUROBASKET'te sonuçlar...
2. tur Grup E
Letonya-Ukrayna 85-51
Belçika-Sırbistan 69-76
Litvanya-Fransa 76-62

ŞAMPİYON ZONGULDAK'TA


Zonguldak Ereğli Galatasaray Taraftarlar Derneği tarafından düzenlenen şampiyonluk gecesinde Süper Lig, Süper Kupa, Emirates ve Basketbol Erkekler Ligi şampiyonluk kupaları sergilendi.
Galatasaray İkinci Başkanı Özkan Olcay, Ereğli Anadolu Otelde'deki şampiyonluk gecesinde rekabet ve centilmenlik olmadan yalnızca "Ben kazanayım ne olursa olsun" düşüncesine kesinlikle katılmadıklarını söyledi. (A.A.)

11 Eylül 2013 Çarşamba

FATİH TERİM VE SALİH DURSUN



Türkiye, her zamanki gibi zoru başardı, 'bitti gitti' denilen ortamda Romanya'yı deplasmanda devirip "Nerede kalmıştık" moduna girdi... Dünyalar bizim oldu...
Haliyle Abdullah Avcı'nın yerine göreve gelen Fatih Terim'in etkisi tartışılmıyor, alkışlanıyor, saygı duyuluyor... Saygı ve alkışı fazlasıyla hak eden bir durum...
Benim maç sonunda dikkatimi çeken ince bir ayrıntı var... Bunu da Terim açıkladı... Bir anlamda futbolcu-teknik direktör, (yerine göre futbolcu-ağabey, futbolcu-baba) ilişkilerini açan bir olayı anlattı...
Terim, Salih'in kendisine "Hocam Romanya'yı 3-1 yeneriz" demiş... Bunu söyleyen 22 yaşındaki Kayserisporlu oyuncu... Hem de söylediği kişi otoritesiyle, sert yapısıyla bilinen Fatih Terim... Terim de Salih'in dediğinin 2 fark anlamında çıktığını söylüyor, genç ismi onure ediyor. Ve işin ilginç tarafı kazanacağımızı söyleyen teknik direktör değil, genç bir futbolcu... Bu ince ayrıntı bile Fatih Terim'in Milli Takım'da yarattığı pozitif etkiyi çok iyi anlatıyor.
Bravo Salih, bravo hocam.
NOT: Evet sonuca endeksli bir milletiz. Kaybetsek tabii ki bunların hiçbirisi olmayacaktı, bu hikayeler konuşulmayacaktı. Ancak şu da bir gerçek galiba bazan İNANMAK BAŞARMANIN YARISI...